30 Nisan 2013 Salı

EDREMİT(BALIKESİR)



EDREMİT KÖRFEZİ
Edremit Körfezi,Ege kıyılarının en güneyinde bulunmakla birlikte tatilcilerinin ziyareti için en güzel doğal güzellikleri çevresinde bulundurmaktadır. Kaz Dağları ile Madra Dağları arasında konumlanmıştır. Kıyısında genellikle yazlık evler vardır. Balıkesir'in içinde kendine özgü haliyle görenleri de tatil heycanına sokar. Karadaki sınırı Baba Burnu'ndan başlar ve Ayvalık Sarımsaklı'da biter. Denizi, kumsallarıyla aklınızın bir köşesinde kalır hep Edremit Körfezi.


Edremit Körfezi


GÜRE GELİNÇAMI PİKNİK YERİ



Balıkesir'in yeşilliklerle dolu alanlarından biridir.Bölgedeki halk özellikle piknik yapmaya gelir ve doğal güzellikler arasında huzurlu bir vakit geçirirler.Bölge, turistler tarafından da sürekli olarak ziyaret edilir.Piknik alanı, Güre Köyü'ne 3 kilometre uzaklıkta olup kolay bir ulaşıma sahiptir.Bölgede her yıl Sarıkız etkinlikleri de yapılmaktadır.

DERMAN KAPLICALARI
Derman Kaplıcaları, eğer sağlığınız için bir tatil yapmayı planlıyorsanız tercihleriniz arasında olmasını önerdiğimiz yerlerden biridir.Derman Kaplıcaları, Bostancı Köyü sınırları içerisinde yer alıyor.İlçe merkezine 3,5 kilometre uzaklıktadır ve bulmakta zorluk yaşamazsınız.Fakat kaplıcalara gitmeden önce kesinlikle bir doktora gitmelisiniz.Derman Kaplıcaları'nın suyunda sodyum sülfat vardır.Önce sizin hastalığınız için nasıl bir tedavi uygulanması gerktiğine karar veriliyor. Ardından tedavinin ne kadar süreceği belirleniyor.

Derman Kaplıcaları

GÜRE KAPLICALARI




Balıkesir'in Edremit ilçesinde bulunan Güre Kaplıcaları, yıl içerisinde birçok turiste ev sahipliği yapmaktadır. Şifalı sularıyla bilinen Güre Kaplıcaları, Radyoaktif özellikleriyle de tanınmaktadır.Belçikalı ve Türk uzmanların yaptığı araştırmalarda, kaplıca suları içerisinde potasyum, sodyum, kalsiyum, magnezyum, demir ve alüminyum bulunmuştur.Kaplıca sularının;kireçlenme, sedef, cilt, guatr hastalıklarına iyi geldiği bilinmektedir.

Güre Kaplıcaları

İDA DAĞI



İda Dağı, eski dönemlerde İda olarak adlandırılmıştır ve şimdiki Kaz Dağları'dır.Edremit Körfezi'nin kuzeyinden başlayıp Çanakkale ile Balıkesir arasında uzanan bir dağdır.Fakat büyük ölçüde Biga Yarımadası'na uzanmaktadır.İda Dağı'nın en yüksek tepesi 1774 metre olup bu bölge Balıkesir'in Edremit ilçesine bağlı Güre beldesindedir.İda Dağı, Sarıkız isimli ünlü bir efsaneye de sahiptir.Aynı zamanda dünyanın ilk güzellik yarışması İda Dağı'nda yapılmıştır.

İda Dağı







KONYA / AKŞEHİR

AKŞEHİR EVLERİ




Akşehir Evleri, Anadolu coğrafyasını sivil mimari örneklerini geçmişten günümüze kadar koruduğu için önemli bir yere sahiptir. Kentin kendine özgün kimliği, tarihsel süreç içerisindeki toplumsal olguları, kültürel ürünleri, doğal çevre imkanlarını değerler içerisine alınması, insanlar arasındaki iletişimler, bina, sokak ve meydanları özel bir yerde kurgulanmayı ortaya çıkarır,
Sıra evlerden oluşan sokakların dokusu, bazen yan yana bazen sırt sırta bazen birer atlayarak oluşturulmuş, bahçe ve avlular belirlemektedir. Bu avlular, doğayı kentin yaşamıyla birleştirmiştir. Evlerin yan özel nitelikleri, sahanlıklı girişleri, özgün kapı çözümleri, cumbaları, sokakların ve şehrin kimliğini özellik ve çeşitlilik katmaktadır.
Orta hamamdan Gavur Hamamına dek,Değirmen Sokaktaki evlerin birçoğunda alt katlarında dükkan var, eskiden Müslüman olmayan bu evlerin hanımları burada oya yapıp satarlarmış.
Genel Özellikleri Evler genelde iki katlıdır. Özellikle eğimden kat kazanılan yerde giriş katının altı bahçe katı olur. Evlerin tabanları ve tavanları ahşap, mutfakları, kilerleri, damlı yada kiremitli kim geldi pencereli evleri vardır. Bu evler bugün, Sit alanı içerisinde yer almaktadır. Evlerde kat sayısı artsa da plan değişmiyor. Ev yaşamı içerisinde, ortak kullanım alanları kendini gösterir.Özellikle alt kat odaları, bazen oturma yeri olarak kullanılmış bazen fonksiyonu değiştirilerek, mutfak görevini üstlenmiştir. Ama asıl gelenekte, mutfak ayrı bir bölümden oluşmaktadır.
Evlerin banyo bölümleri, genellikle odalardaki yüklüklerin içerisine oluşturulmuş ve basit öğeler içeren yıkanma yerleri (Gusül hane) vardır.
Pencereler, önceleri giyotin, sonradan giyotinin bir yarısı ortadan ayrılıp, iki kanada dönüştürülmüştür.

 

HIDIRLIK TEPESİ

 
 
 
Akşehir'i seyrederek çayınızı yudumlayabileceğiniz, ağaçlar içinde bol oksijenli bir mesire yeridir Hıdırlık Tepesi. Özellikle bahar aylarında öğrencilerin piknik yapmak için sıkça uğradıkları birlikte eğlenip doğa yürüyüşü yaptıkları ve Akşehir'i yüksekten seyrettikleri serin ve bol oksijenli bir dinlence yeridir aynı zamanda. Akşehirliler özellikle yaz aylarında ailece piknik yapmak serin çınar gölgesinde demli çaylarını yudumlayarak sohbet ediyorlar Hıdırlıkta. Hıdırlık tepesinde Yürümek için yaya yolu, mesire alanı, çay bahçesi ve ahşap mimarinin en güzel örneklerinden biri olan bir de restaurant bulunmaktadır.
 
 
 
 

BATI CEPHESİ KARARGAH MÜZESİ

 



Sakarya Meydan Savaşının zaferle sonuçlanmasından sonra, düşmanın Afyon-Eskişehir hattının doğusunda mevzilenmesi üzerine, Batı Cephesi Karargahı, Akşehir’e taşınır. 24 Ağustos 1922 gününden, Büyük Taarruz için cepheye hareket edinceye kadar, bu binada çalışılır. Yani: 9 aylık bir süre, Büyük Taarruz hazırlıkları burada sürdürülür. Bu arada: Atatürk, birçok kez gelerek çalışmaları denetler ve hazırlıkları yönlendirir.
Bina: 1904-1905 yıllarında, Belediye Başkanı Bostan Bey zamanında, Belediye Binası olarak inşa edilir. 1965 yılında, Belediyenin başka bir binaya taşınması üzerine, Müze olması kaydıyla Bakanlığa bağışlanır. Büyük bir onarım sonrasında, 5 Temmuz 1966 günü “Atatürk ve Etroğrafya Müzesi” olarak ziyarete açılır. 1981 yılında yapılan onarım ve düzenleme sonrasında, esas işlevi nedeniyle, bugünkü adını alır.
2 katlı olan bina, taş temelli, tuğladan yapılmıştır. Binanın zemin katında: doğu ve güney kısmında, Büyük Taarruz hazırlıklarını ve Büyük Taarruzu canlandıran, birer pano bulunmaktadır. Bu katta, idari bölüm bulunuyor.
Üst katta: karargah zamanından günümüze kadar orijinal malzemesiyle kalabilen, güney köşedeki büyük oda, Atatürk’ün çalışma ve Büyük Taarruz karanının alındığı odadır. Bu odanın her iki yanında yer alan odalar ise, Karargah Komutanı İsmet İnönü ile Kurmay Başkanı Asım Gündüz’ün çalışma odalarıdır. İsmet Paşa’nın balmumu heykeli, çalışma masasına oturtulmuştur. Kuzey köşede bulunan odanın içindeki vitrinlerde, Büyük Önder’e hediye edilen ve kendisi tarafından kullanılan eşyalar ve silahlar sergileniyor. Diğer dört oda, Karargahta çalışan subayların biyografileri, Nutuk’tan alıntılar, levhalar, fotoğraflar, haritalar, belge ve silahlar sergileniyor.
Burayı mutlaka gezin. Tam merkezde. Burada: ülkenin kurtuluşu için verilen mücadelenin planlandığı bir yer, o büyük kararların alındığı mekanlar olarak düşünün ve burayı mutlaka gezin. Özellikle: balmumu heykeller, ortama canlı bir görüntü sağlamış

ARKEOLOJİ MÜZESİ (TAŞ MEDRESE)



İlçenin tek medresesidir.
Yapılan restorasyon ve düzenlemelerden sonra, 1965 yılında, müze hizmete açılır. Müzenin bulunduğu Taş Medrese: mescit, türbe, imaret ve çeşmeden oluşan bir külliye şeklindedir. Medrese: Anadolu Selçuklu Sultanlarından Keykubat II. Zamanında, 1250 yılında yaptırılmıştır. Külliyeden günümüze, yalnızca mescit ve türbe ile medrese gelebilmiştir.
Medrese: plan olarak, açık avlulu ve dört eyvanlıdır. Taç kapısı ile baş eyvan: güney-kuzey yönünde, iki eyvanı ise dikey olarak yapılmış ve değişik tarihlerde onarım görmüş. Taç kapının sağ yanında, 5 oda göreceksiniz. Türbe ise, giriş kapısının solunda bulunuyor. Çini-mozaik süsleme kuşağı var. Kubbesinin ortasında da çiniler bulunuyorEvet, müzede neler var? Neolitik dönemden, 19’ncu yüzyılın sonana kadar, insan yaşamına ait eserler bulunuyor. Bu eserler arasında: en zengin koleksiyon: Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait mezar taşlarıdır. Selçuklu dönemi, figürlü mezar taşları, müzede önemli bir yer tutuyor. Bu eserler: Akşehir ve çevresinden toparlanmış. Türkiye’de sayıları çok az olan: renkli mezar taşları na özellikle dikkatinizi çekerim. Bu renkli mezar taşlarında, Türkiye’de yalnızca 3-4 tane bulunuyor.

ARASTA




Kentin merkezinde, esnaf ve sanatkarların yıllardır, birlikte icra-i sanat ettikleri bir alışveriş merkezi. Modern iş hanlarına inat, yaşamaya devam ediyorlar. Kaybolmaya yüz tutmuş mesleklerin son temsilcileri burada. Mutlaka gidip görün

NASREDDİN HOCA MEZARLIĞI VE TÜRBESİ



Nasreddin Hoca: 1284 yılında, 76 yaşında iken öldü. Akşehir’in en eski Selçuklu mezarlığına gömüldü. Daha sonra mezarın üzerine, 6 sütuna oturan, kubbeli bir türbe yapıldı.
Hoca’nın türbesi: İbrahim Hakkı Konyalının söylediğine göre: 1476 yılına kadar harap durumda iken, 1878 yılında, Akşehir ileri gelenleri tarafından onarılır. Şimdiki türbenin ise: II.Abdülhamit zamanında, 1905 yılında, Konya Valisi olan Faik Bey ile Akşehir Kaymakamı Mustafa Şükrü Bey tarafından onarımı yaptırılır. Üstüne: 4 satırlık, Türkçe bir kitabe konularak, bugünkü haline getirilir.
Evet, türbe, Nasreddin Hoca Mahallesinde, 80 dönümlük şehir mezarlığının ortasındadır. Mezar taşında: hocanın ölüm tarihi olarak: 1284 yazılıdır. Eski sütunlar üzerinde, Yıldırım Beyazıd’ın komutanlarından Mehmed’in, 1393 yılında, türbeyi ziyaret ettiğine dair bilgiler bulunmaktadır. Türbenin, mimari olarak çok fazla bir değeri yoktur. Ancak, hocanın nüktedanlığını temsil etmesi açısından önemlidir


Giriş kapısı: özel olarak düzenlenmiştir. Bakımlı, özenle şekillendirilmiş bir yol, sizi türbeye götürür. Türbenin bilinen ilk yapısı: 6 sütun üzerine oturtulmuş bir kubbeden oluşur. Bu sütunların ikisi arasında, bir kapı var. Bu kapı üzerinde ise: kocaman bir kilit asılı duruyor. Düşünebiliyormusunuz? Her tarafı açık bir türbe’de, kocaman bir kilit asılmışDiğer yanları tamamen açık olan bu türbe yapısı: 1905 yılında dışına yaptırılan, ikinci bir yapı ile koruma altına alınmış. Mezar, iç bölümün ortasındadır.
Bugün, dışarıdan baktığınızda, 12 sütun üzerine oturtulmuş, sivri külahlı yapı, işte bu tarihten kalan yapıdır. Külah: metal levhalarla kaplıdır. Türbede: bir mezar taşı daha göreceksiniz. Mehmet Çelebinin kızı Habibe’nin mezar taşı. (Niye, burada, herhangi bir bilgiye ulaşamadım?) Türbenin restorasyonu, en son olarak, Padişah II.Abdülhamit zamanında yaptırılmış. Bu onarımda: daha önce ahşap yapılmış olan türbeye, mermer sütunlar ve mermer sanduka yapılmıştır. Mermer sandukanın baş tarafındaki kitabede, Hoca’nın ölüm tarihi olan 638 Hicri yılı, tuhaflık olsun diye ters yazılmıştır. Hocanın iki kızından: Fatma Hatun ve Dürrrü Melek’in mezar taşları, son yıllarda bulunmuş ve Akşehir Müzesine kaldırılmış


Türbenin hemen kıyısında: yerde, bir metal daire şeklinde plaket var. Bunun üzerinde: bulunduğunuz yerin, dünyanın merkezi olduğu yazılı. Yukarıda anlattığım gibi, bunun doğruluğunu ispat etmek şansımız yok. Peki, ya bunun aksini ispat etme, yani buranın dünyanın merkezi olmadığını ispat etme şansımız varmı? O da yok. O zaman, burasını dünyanın merkezi olarak kabul edebiliriz. Sizde, o dairenin üstüne basın ve bir resim çektirin. Altına yazılacak not hazır: “İşte, ben dünyanın merkezinde iken”
Evet: türbenin bulunduğu yer, her yıl birçok turist tarafından geziliyor. Türbenin girişinde: hatıra ve hediyelik eşya satılan küçük bir de mağaza bulunuyor

GÜLMECE PARKI

Nasreddin Hoca Türbesinin yanındaki park. Havuz, çocuk bahçesi ve kafeterya var


Parkın orta yerinde: kocaman bir de kazan var. 4 metre yüksekliğinde ve 6 metre çapında bakır bir kazan. Bu kazan: Ankara’da bakırcı ustalarına yaptırılmış. Ankara’dan Akşehir’e gelişi: medyatik olay olmuş. Bu dev kazan: önce, kendine Guiness rekorlar kitabında yer aramış. Sonra da gidip, Akşehir’in en merkezi meydanına konmuş.





Evet: gelelim parka. Parkta: heykeller göreceksiniz. Bu heykeller: heykeltıraş Cemil Güntepe’nin elinden çıkma. Bu heykellerde: Nasrettin hocanın fıkraları anlatılıyor. Ayrıca: Türk gülmece sanatına etkisi olan sanatçıların büstleri var. Bu nedenle: sanırım parka, Gülmece Parkı ismi verilmiş

İMARET CAMİİ




Akşehir’ deki tek Osmanlı camiidir. Nasreddin Hoca Türbesinin güneyindedir. 1510 yılında, II. Beyazıt devrinde, Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa tarafından yaptırılmıştır. Bir zamanlar, çevresinde: yoksullara yemek dağıtan bir aşevi bulunması nedeniyle, bu ismi almıştır. Bu sosyal ve kültürel merkez, uzun yıllar işlevini sürdürmüşse de, günümüze Osmanlı mimarisinin tipik bir örneği olan cami kalmıştır. Caminin önünde, 12 adet sütunu bulunan bir şadırvan var. Akşehir’e uğrayanların yazıları ile, bir hatıra defteri gibi doldurulmuş. Evliya Çelebinin el yazısı ile yazılmış hatıra bulunuyor.
Bu camide, dünyanın en büyük tek parça halısı var. Fırsat bulursanız, bu halıyı mutlaka görün.

AKŞEHİR GÖLÜ





Sultan Dağları ile Emir Dağı arasındaki çöküntü alanındadır. Kapalı bir havzada bulunduğundan, dışarıya akıntısı yoktur. Buna karşın, suları çok az tuzludur. Kıyılardan göle karışan tatlı su kaynaklarının bolluğu, kıyılarda suyun tatlılaşmasını sağlar. Tuzluluk, orta kesimlerde ve kuzeydoğuda daha belirgindir.
Göl: sığdır. Derinlik: 2-4 metre arasında değişir. Gölün güneydoğusundaki yaklaşık 10 km.lik kıyı şeridi dışında kalan tüm kıyıları, seyrek fakat geniş sazlıklarla kaplıdır. Akarsu deltalarında da, söğüt toplulukları mevcuttur. Sazan ve turna gibi ticari önemi olan balıkların yanı sıra beş balık türü daha bulunmaktadır.
Gölde: sonbahar ve kış başlarında, başta yaban kazları ve yaban ördekleri olmak üzere, pelikanlar, dalgıçlar, balıkçıllar, yağmurcunlar ve martı türlerinden oluşan, 60-80 bin civarında kuş görülür. Evet, bu göl: Nasreddin Hoca’nın maya çaldığı göl. Harita üzerinde, yüzölçümü olarak, Türkiye’nin beşinci büyük gölü. Ama: bilinçsiz sulama ve küresel ısınmanın etkisiyle, her yıl yok olmaya bir adım daha yaklaşıyorÖzellikle: yaban kazları, kış mevsiminde geceyi çok kalabalık guruplar halinde, gölde geçirirler

NAPOLYON KİRAZI



Afyonkarahisar ve Akşehir’de üretilen, büyüklüğü ve farklı tadıyla tanınan ”Napolyon kirazı”, yalnızca üretildiği yörelerin değil, Türkiye’nin de yurt dışındaki bir markası.
Afyonkarahisar’da Sultandağı bölgesinde yetişen Napolyon kirazı, bölge halkının da önemli geçim kaynağı. Afyonkarahisar ve Türkiye’nin önemli ihraç ürünlerinden biri olan Napolyon kirazının ihracat rakamı yıllık ortalama 25 milyon dolar. Bu bölgede yetişen kirazın, özellikle kolesterolü ve kan şekerini düşürücü etkisi, kalp sağlığını iyileştirici etkileri bulunuyor.

Napolyon kirazıyla ünlü Akşehir’de de normal şartlarda yılda yaklaşık 15 bin tona yakın kiraz üretilirken, bu kirazların da büyük bölümü yurt dışına gönderiliyor. 140 bine yakın kiraz ağacından elde edilen Napolyon kirazı, hemen hemen tüm Avrupa ülkelerine gönderiliyor. Kiraz ihracatından yılda ortalama 10-12 milyon dolar gelir elde ediliyor

KARAMAN

KARAMAN MÜZESİ
Karaman'ın Merkez ilçesinde bulunan Karaman Müzesi Karamanoğulları Beyliği döneminin en güzel ve en çekici mimari özelliklerini yansıtan bir örnektir. Hatuniye Medresesi'nin arkasında bulunan müze, Karaman'da ve çevresinde tarih öncesine dayanan birçok uygarlıktan izler taşıyan eserler sergilenmektedir. Fakat Karaman'da müzecilik faaliyetlerine geç başlanmasından dolayı daha önce bulunan tarihi kalıntılar başka müzelere sergilenmesi için gönderilmiştir.

Karaman Müzesi



İNCESU MAĞARASI

Karaman Merkez İlçeye bağlı Taşkale Kasabasının sınırları içerisinde kent merkezinin 9 km güneyinde, İncesu Deresi’nin doğu yamaçlarında yer alır. Uzunluğu 1.356 metredir. İçerisinde sarkıt, dikit ve travarten havuzları bulunur. Bir  doğa harikasıdır.İncesu Mağarasının yurdumuzdaki “mağara turizm envanterine” girmesiyle artan önemi, mağara turizmine açılmasıyla daha iyi anlaşılacaktır.Mağaranın diğer bir özelliğinin astım ve kalp yetersizliği gibi hastalıklara iyi geldiği yolundadır. Karaman’a 60 km. uzaklıktadır.







KARAMAN KALESİ

Karaman İl Merkezinde yer alan, Karaman Kalesi’nin yapımı 11. yy’ın sonlarında 12. yy başlarında inşa edildiği düşünülmektedir. Karaman Kalesi, iç içe üç surdan oluşmaktadır. Bunlar dış, orta ve iç kale adlarını almaktadır. Bunlardan biri höyük üzerinde yer alan iç kale sağlam olarak günümüze ulaşabilmiştir. Höyüğün etrafını dolaşan orta kale surlarının bir bölümü ayakta kalabilmiştir. Selçuklular devrinde yenilenme görmüş, sonraki dönemlerde ise kent Karamanoğulları’nın egemenliğine girdiğinde kentin surları tekrar yenilenmiştir. Osmanlılar 1465 yılında iç kaleyi tekrardan onarmışlardır. Bu onarımlarda daha önce yıkılmış olan yapıların kitabeleri ve mimari parçaları kalenin beden duvarlarında kullanılmıştır. İç kale Bronz, Roma ve Bizans çağlarına ait izler taşıyan bir höyük üzerinde yer alır. İç kale dördü yuvarlak beşi dört köşe olmak üzere dokuz kuleden oluşmaktadır.







BİNBİR KİLİSE
Karaman’a 37 km. uzaklıkta bulunan Madenşehri Köyü’nde volkanik bir dağ kütlesi olan Karadağ üzerinde IV. ve IX. yüzyıllar arasında Bizans döneminde yapılmış olan kilise ve manastırlar ile mezarlar bulunmaktadır.Bu bölge XII. yüzyıldan itibaren gezginler tarafından ziyaret edilmiştir.Bu kiliseler Erken Hristiyanlık döneminin mimari özellikleriyle yöresel üslup kaynaşmış Anadolu’daki diğer örneklerinden farklı yapılar ortaya çıkmıştır.Bu kiliselerin isimleri bilinmediğinden araştırmacılar tarafından numaralandırılmıştır. Binbir Kilisenin büyük çoğunluğu bazilika tipinde olup, bunların hemen hemen hepsi harap durumdadır.

Karaman - Binbir Kilise

Karaman - Binbir Kilise

Karaman - Binbir Kilise

KİLİS

RAVANDA  KALESİ

Kilis İli Polateli İlçesi Belenözü köyü yakınındaki Ravanda Kalesi, Kilis kent merkezine 24 kilometredir. Kalede arkeolojik bir çalışma yapılmadığından aidiyeti hakkındaki bilgiler yoruma ve yörenin ilk sahiplerine dayanmaktadır. Yesemek'teki Hitit Heykel İşliği yöreye yakın olduğundan kalenin Hitit yapısı ya da Hititler tarafından kullanıldığı görüşü oldukça yaygındır.



Ravanda Kalesi görüş açısı oldukça geniş, yüksek konik bir tepe üzerine inşa edilmiş ve tepenin yamaçları da çıkışı engelleyecek kadar diktir. Kaleye ait tüm yapılar zirvedeki düzlükte olup, düzlük sularla çevrilidir. Surları, köşeli ve yarım yuvarlak burçları, su sarnıcı ve oldukça büyük bir yapıya ait olduğu sanılan yapı kalıntısı kaleden günümüze kalan mimari başlıca mimari değerlerdir.




NEŞET  EFENDİ  KONAĞI

Kilis’te “Konak Tipi” yapıların en güzel örneklerinden biridir. Kilis eşrafından Neşet Efendi’ye ait olan bu konak 1925 yılında yaptırılmıştır. Konak, bahçe içinde bodrum üzeri iki katlı taş bir yapıdır. Yapıda yöredeki “Kesmelik” adı verilen taş ocaklarından getirtilen kesme taşlar, renkli İtalyan ve Gaziantep mermerleri yanında, doğramalarda “Gomalak” ağacı kullanılmıştır. Yapının haremlik ve selamlık olmak üzere iki girişi, kendine ait su kuyusu vardır.


SÖĞÜTLÜDERE


İlkbahar ve yaz aylarında eğlence ve piknik yeri olarak kullanılan Söğütlüdere'nin Kilis yaşamında ayrıcalıklı bir yeri vardır. Kuzey yamaçlarından Zoppun Deresi ve Akpınar kaynaklarından akıp gelen suların, yeşilliğe bürüdüğü Söğütlüdere, özellikle hafta sonlarında Kiliselilerin mutfak kültürüne özgü kebap ve yemek çeşitleriyle mükemmel bir ziyafet sofrası için önemli mekanlar arasında yer almaktadır.






OYLUM  HÖYÜK

Anadolu, Suriye ve Mezopotamya arasında bulunan oldukça büyük bir höyüktür. Stratejik bir konuma sahip olan höyük,  Bakırtaş Çağı'ndan Helenistik Döneme kadar kesin sık sık iskan gösterilen Oylum Höyükte yapılan kazılar sonunda bölge tarihinin yanı sıra Ön Asya'nın da tarihi aydınlanmaktadır. Kilis’in asırlık tarihi hakkında bilgi veren Oylum Höyük gibi ilde, birçok höyük bulunmaktadır.






KİLİS  EVİ

Kilis’in tüm evleri avlulu olup, Evlerin inşasında, Kilis ve yöresindeki taş ocaklarından çıkarılan kirli beyaz renkli taşlar, kerpiçler kullanılmaktadır. Yaşam havuşa dönük olduğundan pencereler avluya açıktır ve dışarıya açılan pençeleri azdır. Geleneksel Kilis Evin de bulanan avlu, mutfak, oda ve mağaralardan oluşan tek katlı bu yapıtlar oldukça otantik bir havaya sahiptir.








AĞCAKENT  ÖREN  YERİ


Musabeyli İlçesi Akçakent Köyü Haraba yöresindedir. Erken Bizans Dönemi’ne ait bir köy yerleşkesi olduğuna dair arkeolojik buluntu ve kalıntılar vardır. Kalker kökenli moloz taştan yapılmış bu kalıntıların bulunduğu alan mozaik kaplı ve üzeri örtülüdür.


KURDAĞA  KASTELİ

Bölük Mahallesi’nde Kurdağa Caddesi ile Binbaşı Sokağı yöresindedir.
1635 yılında Kilis voyvodası Kurdağa tarafından yaptırılmış tek girişli bir çeşmedir.
Ön yüzü düzgün kesme taş, arka tarafı moloz taşlarla örülmüştür. Kastelin önünde sivri kemerli derin bir niş ile ayna taşının iki yanında maşrapa koymaya yarayan (maşrapalık) sivri kemerli iki niş daha vardır. İkinci bir su deposu, hayvanların kullanımı için yapılmış ayrı bir teknesi  de olan yapıya sonradan üç yandan açık kemerli ve üzeri kubbe ile örtülü bir sundurma eklenmiştir. Yazıtı olmayan kastelin suyu halen akmakta olup; Kalleş Dağı yöresindeki Mıh Kuyusu adı verilen kuyulardan sağlanmaktadır.