AKŞEHİR EVLERİ
Akşehir Evleri, Anadolu coğrafyasını sivil mimari örneklerini geçmişten günümüze kadar koruduğu için önemli bir yere sahiptir. Kentin kendine özgün kimliği, tarihsel süreç içerisindeki toplumsal olguları, kültürel ürünleri, doğal çevre imkanlarını değerler içerisine alınması, insanlar arasındaki iletişimler, bina, sokak ve meydanları özel bir yerde kurgulanmayı ortaya çıkarır,
Sıra evlerden oluşan sokakların dokusu, bazen yan yana bazen sırt sırta bazen birer atlayarak oluşturulmuş, bahçe ve avlular belirlemektedir. Bu avlular, doğayı kentin yaşamıyla birleştirmiştir. Evlerin yan özel nitelikleri, sahanlıklı girişleri, özgün kapı çözümleri, cumbaları, sokakların ve şehrin kimliğini özellik ve çeşitlilik katmaktadır.
Orta hamamdan Gavur Hamamına dek,Değirmen Sokaktaki evlerin birçoğunda alt katlarında dükkan var, eskiden Müslüman olmayan bu evlerin hanımları burada oya yapıp satarlarmış.
Genel Özellikleri Evler genelde iki katlıdır. Özellikle eğimden kat kazanılan yerde giriş katının altı bahçe katı olur. Evlerin tabanları ve tavanları ahşap, mutfakları, kilerleri, damlı yada kiremitli kim geldi pencereli evleri vardır. Bu evler bugün, Sit alanı içerisinde yer almaktadır. Evlerde kat sayısı artsa da plan değişmiyor. Ev yaşamı içerisinde, ortak kullanım alanları kendini gösterir.Özellikle alt kat odaları, bazen oturma yeri olarak kullanılmış bazen fonksiyonu değiştirilerek, mutfak görevini üstlenmiştir. Ama asıl gelenekte, mutfak ayrı bir bölümden oluşmaktadır.
Evlerin banyo bölümleri, genellikle odalardaki yüklüklerin içerisine oluşturulmuş ve basit öğeler içeren yıkanma yerleri (Gusül hane) vardır.
Pencereler, önceleri giyotin, sonradan giyotinin bir yarısı ortadan ayrılıp, iki kanada dönüştürülmüştür.
HIDIRLIK TEPESİ
Akşehir'i seyrederek çayınızı yudumlayabileceğiniz, ağaçlar içinde bol oksijenli bir mesire yeridir Hıdırlık Tepesi. Özellikle bahar aylarında öğrencilerin piknik yapmak için sıkça uğradıkları birlikte eğlenip doğa yürüyüşü yaptıkları ve Akşehir'i yüksekten seyrettikleri serin ve bol oksijenli bir dinlence yeridir aynı zamanda. Akşehirliler özellikle yaz aylarında ailece piknik yapmak serin çınar gölgesinde demli çaylarını yudumlayarak sohbet ediyorlar Hıdırlıkta. Hıdırlık tepesinde Yürümek için yaya yolu, mesire alanı, çay bahçesi ve ahşap mimarinin en güzel örneklerinden biri olan bir de restaurant bulunmaktadır.
BATI CEPHESİ KARARGAH MÜZESİ
Sakarya Meydan Savaşının zaferle sonuçlanmasından sonra, düşmanın Afyon-Eskişehir hattının doğusunda mevzilenmesi üzerine, Batı Cephesi Karargahı, Akşehir’e taşınır. 24 Ağustos 1922 gününden, Büyük Taarruz için cepheye hareket edinceye kadar, bu binada çalışılır. Yani: 9 aylık bir süre, Büyük Taarruz hazırlıkları burada sürdürülür. Bu arada: Atatürk, birçok kez gelerek çalışmaları denetler ve hazırlıkları yönlendirir.
Bina: 1904-1905 yıllarında, Belediye Başkanı Bostan Bey zamanında, Belediye Binası olarak inşa edilir. 1965 yılında, Belediyenin başka bir binaya taşınması üzerine, Müze olması kaydıyla Bakanlığa bağışlanır. Büyük bir onarım sonrasında, 5 Temmuz 1966 günü “Atatürk ve Etroğrafya Müzesi” olarak ziyarete açılır. 1981 yılında yapılan onarım ve düzenleme sonrasında, esas işlevi nedeniyle, bugünkü adını alır.2 katlı olan bina, taş temelli, tuğladan yapılmıştır. Binanın zemin katında: doğu ve güney kısmında, Büyük Taarruz hazırlıklarını ve Büyük Taarruzu canlandıran, birer pano bulunmaktadır. Bu katta, idari bölüm bulunuyor.
Üst katta: karargah zamanından günümüze kadar orijinal malzemesiyle kalabilen, güney köşedeki büyük oda, Atatürk’ün çalışma ve Büyük Taarruz karanının alındığı odadır. Bu odanın her iki yanında yer alan odalar ise, Karargah Komutanı İsmet İnönü ile Kurmay Başkanı Asım Gündüz’ün çalışma odalarıdır. İsmet Paşa’nın balmumu heykeli, çalışma masasına oturtulmuştur. Kuzey köşede bulunan odanın içindeki vitrinlerde, Büyük Önder’e hediye edilen ve kendisi tarafından kullanılan eşyalar ve silahlar sergileniyor. Diğer dört oda, Karargahta çalışan subayların biyografileri, Nutuk’tan alıntılar, levhalar, fotoğraflar, haritalar, belge ve silahlar sergileniyor.
Burayı mutlaka gezin. Tam merkezde. Burada: ülkenin kurtuluşu için verilen mücadelenin planlandığı bir yer, o büyük kararların alındığı mekanlar olarak düşünün ve burayı mutlaka gezin. Özellikle: balmumu heykeller, ortama canlı bir görüntü sağlamış
ARKEOLOJİ MÜZESİ (TAŞ MEDRESE)
İlçenin tek medresesidir.
Yapılan restorasyon ve düzenlemelerden sonra, 1965 yılında, müze hizmete açılır. Müzenin bulunduğu Taş Medrese: mescit, türbe, imaret ve çeşmeden oluşan bir külliye şeklindedir. Medrese: Anadolu Selçuklu Sultanlarından Keykubat II. Zamanında, 1250 yılında yaptırılmıştır. Külliyeden günümüze, yalnızca mescit ve türbe ile medrese gelebilmiştir.
Medrese: plan olarak, açık avlulu ve dört eyvanlıdır. Taç kapısı ile baş eyvan: güney-kuzey yönünde, iki eyvanı ise dikey olarak yapılmış ve değişik tarihlerde onarım görmüş. Taç kapının sağ yanında, 5 oda göreceksiniz. Türbe ise, giriş kapısının solunda bulunuyor. Çini-mozaik süsleme kuşağı var. Kubbesinin ortasında da çiniler bulunuyorEvet, müzede neler var? Neolitik dönemden, 19’ncu yüzyılın sonana kadar, insan yaşamına ait eserler bulunuyor. Bu eserler arasında: en zengin koleksiyon: Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait mezar taşlarıdır. Selçuklu dönemi, figürlü mezar taşları, müzede önemli bir yer tutuyor. Bu eserler: Akşehir ve çevresinden toparlanmış. Türkiye’de sayıları çok az olan: renkli mezar taşları na özellikle dikkatinizi çekerim. Bu renkli mezar taşlarında, Türkiye’de yalnızca 3-4 tane bulunuyor.
ARASTA
Kentin merkezinde, esnaf ve sanatkarların yıllardır, birlikte icra-i sanat ettikleri bir alışveriş merkezi. Modern iş hanlarına inat, yaşamaya devam ediyorlar. Kaybolmaya yüz tutmuş mesleklerin son temsilcileri burada. Mutlaka gidip görün
NASREDDİN HOCA MEZARLIĞI VE TÜRBESİ
Nasreddin Hoca: 1284 yılında, 76 yaşında iken öldü. Akşehir’in en eski Selçuklu mezarlığına gömüldü. Daha sonra mezarın üzerine, 6 sütuna oturan, kubbeli bir türbe yapıldı.
Hoca’nın türbesi: İbrahim Hakkı Konyalının söylediğine göre: 1476 yılına kadar harap durumda iken, 1878 yılında, Akşehir ileri gelenleri tarafından onarılır. Şimdiki türbenin ise: II.Abdülhamit zamanında, 1905 yılında, Konya Valisi olan Faik Bey ile Akşehir Kaymakamı Mustafa Şükrü Bey tarafından onarımı yaptırılır. Üstüne: 4 satırlık, Türkçe bir kitabe konularak, bugünkü haline getirilir.
Evet, türbe, Nasreddin Hoca Mahallesinde, 80 dönümlük şehir mezarlığının ortasındadır. Mezar taşında: hocanın ölüm tarihi olarak: 1284 yazılıdır. Eski sütunlar üzerinde, Yıldırım Beyazıd’ın komutanlarından Mehmed’in, 1393 yılında, türbeyi ziyaret ettiğine dair bilgiler bulunmaktadır. Türbenin, mimari olarak çok fazla bir değeri yoktur. Ancak, hocanın nüktedanlığını temsil etmesi açısından önemlidir
Giriş kapısı: özel olarak düzenlenmiştir. Bakımlı, özenle şekillendirilmiş bir yol, sizi türbeye götürür. Türbenin bilinen ilk yapısı: 6 sütun üzerine oturtulmuş bir kubbeden oluşur. Bu sütunların ikisi arasında, bir kapı var. Bu kapı üzerinde ise: kocaman bir kilit asılı duruyor. Düşünebiliyormusunuz? Her tarafı açık bir türbe’de, kocaman bir kilit asılmışDiğer yanları tamamen açık olan bu türbe yapısı: 1905 yılında dışına yaptırılan, ikinci bir yapı ile koruma altına alınmış. Mezar, iç bölümün ortasındadır.
Bugün, dışarıdan baktığınızda, 12 sütun üzerine oturtulmuş, sivri külahlı yapı, işte bu tarihten kalan yapıdır. Külah: metal levhalarla kaplıdır. Türbede: bir mezar taşı daha göreceksiniz. Mehmet Çelebinin kızı Habibe’nin mezar taşı. (Niye, burada, herhangi bir bilgiye ulaşamadım?) Türbenin restorasyonu, en son olarak, Padişah II.Abdülhamit zamanında yaptırılmış. Bu onarımda: daha önce ahşap yapılmış olan türbeye, mermer sütunlar ve mermer sanduka yapılmıştır. Mermer sandukanın baş tarafındaki kitabede, Hoca’nın ölüm tarihi olan 638 Hicri yılı, tuhaflık olsun diye ters yazılmıştır. Hocanın iki kızından: Fatma Hatun ve Dürrrü Melek’in mezar taşları, son yıllarda bulunmuş ve Akşehir Müzesine kaldırılmış
Türbenin hemen kıyısında: yerde, bir metal daire şeklinde plaket var. Bunun üzerinde: bulunduğunuz yerin, dünyanın merkezi olduğu yazılı. Yukarıda anlattığım gibi, bunun doğruluğunu ispat etmek şansımız yok. Peki, ya bunun aksini ispat etme, yani buranın dünyanın merkezi olmadığını ispat etme şansımız varmı? O da yok. O zaman, burasını dünyanın merkezi olarak kabul edebiliriz. Sizde, o dairenin üstüne basın ve bir resim çektirin. Altına yazılacak not hazır: “İşte, ben dünyanın merkezinde iken”
Evet: türbenin bulunduğu yer, her yıl birçok turist tarafından geziliyor. Türbenin girişinde: hatıra ve hediyelik eşya satılan küçük bir de mağaza bulunuyor
GÜLMECE PARKI
Nasreddin Hoca Türbesinin yanındaki park. Havuz, çocuk bahçesi ve kafeterya varParkın orta yerinde: kocaman bir de kazan var. 4 metre yüksekliğinde ve 6 metre çapında bakır bir kazan. Bu kazan: Ankara’da bakırcı ustalarına yaptırılmış. Ankara’dan Akşehir’e gelişi: medyatik olay olmuş. Bu dev kazan: önce, kendine Guiness rekorlar kitabında yer aramış. Sonra da gidip, Akşehir’in en merkezi meydanına konmuş.
Evet: gelelim parka. Parkta: heykeller göreceksiniz. Bu heykeller: heykeltıraş Cemil Güntepe’nin elinden çıkma. Bu heykellerde: Nasrettin hocanın fıkraları anlatılıyor. Ayrıca: Türk gülmece sanatına etkisi olan sanatçıların büstleri var. Bu nedenle: sanırım parka, Gülmece Parkı ismi verilmiş
İMARET CAMİİ
Akşehir’ deki tek Osmanlı camiidir. Nasreddin Hoca Türbesinin güneyindedir. 1510 yılında, II. Beyazıt devrinde, Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa tarafından yaptırılmıştır. Bir zamanlar, çevresinde: yoksullara yemek dağıtan bir aşevi bulunması nedeniyle, bu ismi almıştır. Bu sosyal ve kültürel merkez, uzun yıllar işlevini sürdürmüşse de, günümüze Osmanlı mimarisinin tipik bir örneği olan cami kalmıştır. Caminin önünde, 12 adet sütunu bulunan bir şadırvan var. Akşehir’e uğrayanların yazıları ile, bir hatıra defteri gibi doldurulmuş. Evliya Çelebinin el yazısı ile yazılmış hatıra bulunuyor.
Bu camide, dünyanın en büyük tek parça halısı var. Fırsat bulursanız, bu halıyı mutlaka görün.
AKŞEHİR GÖLÜ
Sultan Dağları ile Emir Dağı arasındaki çöküntü alanındadır. Kapalı bir havzada bulunduğundan, dışarıya akıntısı yoktur. Buna karşın, suları çok az tuzludur. Kıyılardan göle karışan tatlı su kaynaklarının bolluğu, kıyılarda suyun tatlılaşmasını sağlar. Tuzluluk, orta kesimlerde ve kuzeydoğuda daha belirgindir.
Göl: sığdır. Derinlik: 2-4 metre arasında değişir. Gölün güneydoğusundaki yaklaşık 10 km.lik kıyı şeridi dışında kalan tüm kıyıları, seyrek fakat geniş sazlıklarla kaplıdır. Akarsu deltalarında da, söğüt toplulukları mevcuttur. Sazan ve turna gibi ticari önemi olan balıkların yanı sıra beş balık türü daha bulunmaktadır.
Gölde: sonbahar ve kış başlarında, başta yaban kazları ve yaban ördekleri olmak üzere, pelikanlar, dalgıçlar, balıkçıllar, yağmurcunlar ve martı türlerinden oluşan, 60-80 bin civarında kuş görülür. Evet, bu göl: Nasreddin Hoca’nın maya çaldığı göl. Harita üzerinde, yüzölçümü olarak, Türkiye’nin beşinci büyük gölü. Ama: bilinçsiz sulama ve küresel ısınmanın etkisiyle, her yıl yok olmaya bir adım daha yaklaşıyorÖzellikle: yaban kazları, kış mevsiminde geceyi çok kalabalık guruplar halinde, gölde geçirirler
NAPOLYON KİRAZI
Afyonkarahisar ve Akşehir’de üretilen, büyüklüğü ve farklı tadıyla tanınan ”Napolyon kirazı”, yalnızca üretildiği yörelerin değil, Türkiye’nin de yurt dışındaki bir markası.
Afyonkarahisar’da Sultandağı bölgesinde yetişen Napolyon kirazı, bölge halkının da önemli geçim kaynağı. Afyonkarahisar ve Türkiye’nin önemli ihraç ürünlerinden biri olan Napolyon kirazının ihracat rakamı yıllık ortalama 25 milyon dolar. Bu bölgede yetişen kirazın, özellikle kolesterolü ve kan şekerini düşürücü etkisi, kalp sağlığını iyileştirici etkileri bulunuyor.
Napolyon kirazıyla ünlü Akşehir’de de normal şartlarda yılda yaklaşık 15 bin tona yakın kiraz üretilirken, bu kirazların da büyük bölümü yurt dışına gönderiliyor. 140 bine yakın kiraz ağacından elde edilen Napolyon kirazı, hemen hemen tüm Avrupa ülkelerine gönderiliyor. Kiraz ihracatından yılda ortalama 10-12 milyon dolar gelir elde ediliyor
BENİM GÜZEL MEMLEKETİM :)
YanıtlaSilBir aksehirli olarak sesleniyorum ey guzel memleket
YanıtlaSil